Wahington DC, White House, State Department latest news...
Today: Jan 22, 2025

Ruşen Çakır yazdı: “AK Parti yok hükmünde”

by
7 mins read
12 April 2024

[Gazeteci Ruşen Çakır’ın Medyaskop/Blog sayfasından alıntıdır]

“Yepyeni Türkiye’de siyasetin geleceği üzerine notlar” video dizimin çarşamba günü yayınlanan ilk bölümü “‘Yepyeni’ CHP gerçeği” başlığını taşıyordu. Editör arkadaşlarımızın oradan kestiği 1.29 dakikalık bölümlük video, şu sözler nedeniyle çok ilgi ve tepki çekti: “AKP artık yok hükmünde. Bu CHP’nin çok işine yarıyor. Erdoğan’ın buradan toparlama imkanı gözükmüyor. Bir zincir koptu. Bunu nasıl tamir edecekler?”

Bu yazıda, ikinci videoda söylediklerimin bir kısmını tekrar ederek, neden AK Parti’yi “yok hükmünde” gördüğü izah etmeye çalışacağım.

AK Parti ilk kez birinci parti değil: AK Parti girdiği ilk seçim olan 3 Kasım 2002 Genel Seçimleri’nde oyların yüzde 34,28’ini almasına rağmen, seçim sistemi sayesinde tek başına iktidara geldi. O tarihten bu yana girdiği tüm genel ve yerel seçimlerden birinci parti olarak çıktı ta ki 31 Mart 2024’e kadar. AK Parti yüzde 35,5 ile tarihinin en kötü ikinci sonucunu alıp ikinci olurken, 1989 Yerel Seçimleri’nden birinci çıkan Sosyal Demokrat Halkçı Parti’yi (SHP) saymazsak, CHP 1977’de beri ilk kez bir seçimden çıktı.

AK Parti Batı’da siliniyor: Önce Refah Partisi, ardından AK Parti’nin başarılarının sırrı “cami cemaati” ile ya da milliyetçi-muhafazkâr seçmenle kendilerini sınırlamayıp her kesimden oy alabilmeleriydi. Özellikle AK Parti 2002’de itibaren tarihe karışan merkez sağ partilerin tabanlarını büyük ölçüde yanına çekti. Ayrıca genç seçmen için de cazibe merkezi olabildi. Bütün bunların merkezi de kuşkusuz ülkenin batısıydı.

AK Parti Batı’da ilk ciddi darbeyi 2019’da İstanbul, Ankara, Antalya gibi büyükşehirleri CHP’ye kaptırarak yedi. Son seçimler ise bir sürecin tamamlanmak üzere olduğunu gösteriyor. Bursa, Balıkesir, Denizli gibi büyükşehirleri de (bu arada Uşak ve Afyon’u da) CHP’ye kaptıran AK Parti, Kocaeli ve Sakarya sayılmazsa ülkenin batısında yok. Halbuki ülkenin batısı, yani Trakya, Marmara, Ege ve Akdeniz ekonomik, kültürel vb. birçok açıdan Türkiye’nin motoru.

Her parti AK Parti’den bir şeyler kopardı: AK Parti CHP’ye ayrıca ülkenin farklı bölgelerinde şu il belediyelerini de kaybetti: Amasya, Giresun, Zonguldak, Kırıkkale, Adıyaman, Kilis.

İlginçtir, 31 Mart’ta il belediyeleri kazanmış partilerin her biri AK Parti’nin surlarında gedikler açtı. İYİ Parti ve BBP kazandıkları tek il belediyelerini, sırasıyla Nevşehir ve Sivas’ı AK Parti’den aldılar. YRP’nin kazandığı biri büyükşehir (Şanlıurfa), diğeri il (Yozgat) belediyelerinin makam odalarında daha önce AK Partili başkanlar oturuyordu. DEM Parti de Ağrı ve Muş’u AK Parti’den aldı. Bu arada MHP de Tokat ve Gümüşhane’yi AK Parti’den aldı fakat AK Parti’nin de MHP’den Bayburt ve Karabük’ü aldığı göz önüne alınırsa iki ortak parti arasında bir tür takas olmuş diyebiliriz.

AK Parti “Türkiye partisi” olma vasfını yitirip aslına rücu ediyor: 2019 ve 2024 yerel seçim haritalarına birlikte baktığımızda AK Parti’nin birkaç istisna dışında ülkenin taşrasıyla sınırlı kaldığını, buralarda da ummadığı hayal kırıklıkları yaşadığını görüyoruz. Daha ayrıntıya gittiğimizdeyse, belediyeleri kazandığı birçok ilde, mesela Konya, Kahramanmaraş, Kayseri’de YRP’nin nefesini ensesinde hissettiğini fark ediyoruz. AK Parti’nin son seçim haritası bana yıllar öncesinin Milli Selamet Partisi’ni ve Refah Partisi’nin ilk yıllarını hatırlatıyor. Tabii burada, AK Parti’nin bu iki partiye kıyasla Güneydoğu’da daha zayıf olduğu şerhini düşmek şart.

İstanbul taşrasına sıkışan AK Parti: 1993’te yapılan ara seçimlerde İstanbul’da Kağıthane, Güngören, Esenler, Bağcılar, Bahçelievler gibi ilçelerde RP kazanmıştı. Bir yıl sonra bunlardan yalnızca Bahçelievler’i kaybedip Beykoz, Beyoğlu, Eyüp, Gaziosmanpaşa, Kartal, Pendik, Sarıyer, Tuzla, Ümraniye, Üsküdar gibi daha merkezi sayılabilecek ilçeleri de aldı. Bunlardan Kartal ve Sarıyer’i daha önce kaybetmiş olan AK Parti, son olarak Beykoz, Beyoğlu, Eyüpsultan, Gaziosmanpaşa, Tuzla ve Üsküdar’ı da elinden kaçırdı.

2023 seçimleri “İstanbul’u kazanan Türkiye’yi kazanır” önermesini boşa çıkarmış gözükse de Erdoğan hareketinin başkenti hep İstanbul olmuştur. Dolayısıyla 39 ilçenin ancak üçte birini, yani 13’ünü almak Erdoğan için hiç kuşkusuz büyük bir yıkım olmuştur. Üstelik AK Parti, Zeytinburnu, Fatih, Ümraniye, Kağıthane ve Pendik dışında, 1992, 2008 ve 2009’da belediye olan Bağcılar, Güngören, Esenler, Bahçelievler, Arnavutköy, Başakşehir, Sultangazi, Sultanbeyli ilçelerini kazanarak İstanbul’da da daha “taşralı” bir görünüme büründü. Bu durumun Erdoğan’ı fazlasıyla rahatsız edeceği de kesin.

“Seçmen küstü” avuntusu: Bir parti çok kritik bir seçimde bir zafer elde ettikten, bütün moral üstünlüğü elde ettikten sonra; üstelik rakipleri paramparça olduktan sonra nasıl böyle bir felaket yaşar? Felaketi açalım: Ülkenin ayrımsız tüm bölgelerinde ve birbirinden farklı partilere ve bağımsız adaylara kaptırılan üç büyükşehir, 12 il, 179 ilçe ve 33 belde belediye başkanlığı.

Enflasyon, emeklilerin durumu, Gazze krizi gibi hususların muhakkak etkisi olmuştur fakat bu yaşananlar AK Parti’de ciddi bir yapısal kriz olduğunu bize gösteriyor. Onca üyeye, maddi imkana, şatafatlı kampanyaya, onca “parlak” adaya ve bizzat Erdoğan’ın kendisine rağmen AK Parti’nin bu seçime hiçbir şekilde müdahil olamamasını “Seçmen küstü” diyerek geçiştirmek mümkün değil.

“Saadet zinciri” koptu: AK Parti bu seçimlere müdahil olamadı çünkü uzun bir süredir AK Parti bir parti değil, bir “aile şirketi”. Çünkü AK Parti’nin bir davası, bir tezi kalmadı: Ne “önce ahlak ve maneviyat”, ne “Adil Düzen”, ne “AB’ye tam üyelik”, ne “analar ağlamasın”, ne “ileri demokrasi”… Erdoğan’ın tedavüle sokmaya çalıştığı “Türkiye yüzyılı”nın ne anlama geldiğini bilen var mı?

MSP, RP bir “dava partisi” idi: İnsanlar davaları için her türlü fedakârlığa hazırdı; zamanlarını, paralarını, enerjilerini partilerine gönüllü olarak veriyorlardı. AK Parti ise ne zamandır “verenler”in değil “alanlar”ın partisi durumunda. Taşradan aldığı güçle ülkenin batısınını da yanına çekmeyi başaran Erdoğan, büyük ölçüde oralarda üretilen rantı -onun da bir kısmını tabii- taşraya aktararak bir tür “saadet zinciri” kurmuştu. 2019’da İstanbul, Ankara gibi büyükşehirlerin kaybı ilk işaretleri verdi, 31 Mart 2024’te ülkenin batısının neredeyse tümünün CHP’ye geçmesiyle zincir koptu. 

Maçta uzatmalar da bitti: Videoda AK Parti’yi “yok hükmünde” saymama tepki gösterenlere öncelikle bunu ilk kez söylemediğimi hatırlatmak isterim. 2019 Yerel Seçimleri’nden 2023 Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili Seçimleri’ne kadarki süreçte benzer tespitleri sıklıkla yaptım. Fakat Kemal Kılıçdaroğlu’nun yaşadığı (ve yaşattığı) büyük hezimet nedeniyle bu söylediklerim boşa düşmüş sayıldı. Olabilir. Fakat 11 ay sonra yaşadıklarımız, Erdoğan’ın 2023’te maçı bir müddet daha uzattığını ve nihayet maçın bittiğini gösteriyor.

“Reis” kurtarabilir mi?: Seçimden kısa süre sonra iktidar yanlısı medyada köşe yazılarını incelemiş ve neredeyse herkesin AK Parti’yi ve AK Partilileri “halktan kopuk”, “kibirli”, “tembel”, “açgözlü” vb. sıfatlarla suçladıklarını görmüştüm. Diğer bir deyişle “AK Parti yok hükmünde” tespitine onlara borçlu olduğum bile söylenebilir. Bu yazıların bir diğer noktası da “Erdoğan varsa umut var” önermesi. Bunu da bir “fukara tesellisi” olarak görebiliriz.

Çünkü 11 ay önceki seçim zaferiyle muazzam bir fırsat yakarmış olan Erdoğan ya partisinin, iktidarının ve kendisinin yapısal krizini göremeyecek kadar analiz yeteceğini kaybetmiş ya da bu krizi görmesine ve çözmeye çalışmasına rağmen çözememiş.

Ben ikincisi olduğuna inanıyorum. Şöyle ki Erdoğan’ın ne yapıp edip elindeki belediyeleri koruması ve muhakkak İstanbul’u, mümkünse Ankara’yı geri alması gerekiyordu. Bulabildiği en iyi adayları buldu, elinden geleni yaptı, mesela tüm kabineyi İstanbul’a yığdı ama geri dönüşün mümkün olmadığını gördü.

Levent Gültekin”in “Erdoğan çok rahat” sözünü genellikle “kazanacağından emin de ondan” şeklinde yorumlamıştık, meğer “kazanmasının mümkün olmadığını gördüğü için”miş. Şöyle ki, Türkiye’de kamuoyu yoklamaları işini en iyi bilen siyasetçi herhalde Erdoğan’dır. Ekrem İmamoğlu ve ekibi, söyledikleri gibi “en az 9 puan farkı” üç hafta önce görmüşlerse Erdoğan da mutlaka görmüştür ve maçı daha fazla uzatabilmesinin imkânı kalmadığını kabullenmiştir.

Erdoğan’ın “kurtar bizi” diye ağlaşan yandaşlarını kurtarabilmek için önce partisini, ama onun için de önce kendisini yenilemesi, belki de sil baştan var etmesi gerekecek. Bunun da birinci şartı partide ve ülkede “tek adam”lıktan vazgeçmesi. Buna yanaşır mı? Emin değilim.

[Önemli Not: Gazeteci Ruşen Çakır’ın yazıları Blok Sayfaları üzerinden alıntıdır. Gazetemizle Hukuki ve Organik hiçbir bağı bulunmamaktadır.]

Latest from Blog

Don't Miss

CHP Esenyurt Meydanı’nda iktidara erken seçim için “hodri meydan” dedi

Fatma Yörür / Hilmi Hacaloğlu —  Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’in tutuklanması

Erdoğan, Washington’da, AK Parti’nin yaklaşık 5 milyon dolara aldığı binayı ziyaret etti

WASHINGTON —  Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, NATO Zirvesi sonrası düzenlediği basın toplantısının